Muğla’da Nükleer Tıp Krizinin Faturası Vatandaşa Çıktı

Günden güne büyüyen tartışmalar, iddialar ve ihmaller zinciri sonunda mağdur olan yine vatandaş oldu. Sağlık gibi hayati bir alanda yaşanan bu karmaşanın ardında bireysel çekişmeler, ihmaller ve ne yazık ki kurumsal suskunluk yer aldı.

Hastanede hizmet veren iki sintigrafi cihazından biri hastanenin, diğeri ise ihaleyle özel bir firmaya aitti. Bu sistem gayet verimli şekilde işlerken, Uzman Doktor O.K. tarafından dile getirilen “hastalara fazla doz uygulandığı”yönündeki iddialar kamuoyuna yansıdı. Bu iddialar sonrası oluşan panik havası hastaneyi dilekçelere boğdu, kamu vicdanında büyük bir endişe yarattı. Sonuç olarak hastane yönetimi, bakanlığın talimatıyla söz konusu firmanın 3 milyon TL’lik teminatını yakarak sözleşmesini tek taraflı feshetti. Sadece iddialar üzerine böyle bir kararın verilmiş olması, firmanın mağduriyetini açıkça gözler önüne serdi.

Bu süreçte en çarpıcı detaylardan biri, bölümde görev yapan teknisyenlerin beyanlarıydı. Uzman Doktor O.K.’nin iddialarının gerçek dışı olduğunu savunan teknisyenler, aynı zamanda kendilerine mobbing ve taciz uygulandığını belirtti. Ancak bu ciddi iddialar, ne yazık ki müfettiş raporlarında yer bulmadı. Rapora göre fazla doz uygulandığı belirtilse de, teknisyenlerin ifadelerine yer verilmediği bilgisi bizzat kamuoyuna tarafımızca duyuruldu. Müffetişlerce karşılık bulmayan teknisyen beyanlarına karşılık Uzman Doktor O.K için Muğla 1. Aile Mahkemesi tarafından 3 ay süreyle uzaklaştırma kararı verildi. 

Şunu da net şekilde belirtmek gerekir: Başhekimlik bu konuda duyarsız kalmadı. Hızlıca devreye girerek müfettiş talep etti, hastane içi soruşturma başlattı ve tüm iddiaların odağında olan kişilerin ifadelerini aldı. Her aşamada gelişmeleri İl Sağlık Müdürlüğü ile paylaştı, süreçten onları haberdar etti. Aslında bu noktada teknisyenleri ve çalışanları en ciddiye alan ve resmi süreci başlatan kurumun başhekimlik olduğunu görmek gerekir. Ancak ne yazık ki tüm bu çabalara rağmen İl Sağlık Müdürü Sayın Ali Burak Mülayim, süreci yönetmekte yetersiz kaldı. Kamuoyunu bilgilendirmedi, açıklama yapmadı ve ortaya çıkan sağlık krizinin iletişimini üstlenmedi.

İddialar sonrası gönderilen müfettişlerin nükleer tıp alanında uzman olmaması, değerlendirme sürecini tartışmalı hale getirdi. Sağlık gibi teknik ve uzmanlık isteyen bir alanda bu derece hassas bir konuda alınan kararların ne kadar sağlıklı olduğu doğal olarak sorgulanıyor.

20 Nisan 2025 tarihi itibariyle sözleşmesi feshedilen firma cihazlarını sökerek hastaneden ayrıldı. Kalan tek cihaz ise 22 Nisan’dan beri arızalı. Parça bekleniyor ama parçanın geliş tarihi belirsiz. Cihaz onarılsa bile aylar sonrasına randevu verileceği konuşuluyor. Bu da demek oluyor ki, erken tanı hayati önem taşırken, birçok vatandaş bu hizmetten mahrum kalacak. Yaşanacak gecikmelerin, olası sağlık kayıplarının, mağduriyetlerin sorumluluğu kimin omzunda kalacak?

Tüm bu karanlık tablo içinde Sağlık Bakanı Sayın Kemal Memişoğlu’nun duruma dair yaptığı açıklama sürecin en akılcı ve sağduyulu yaklaşımı oldu. Sağlık Bakanlığı, iddiaların uzmanlarla detaylı şekilde incelendiğini, halk sağlığını tehdit eden bir durum bulunmadığını belirtti. Türkiye’nin genel sağlık yönetiminde gösterdiği başarıyı Muğla’daki bu kriz sırasında da ortaya koyan Bakan Memişoğlu, halk sağlığını koruma adına örnek bir duruş sergiledi.

Sonuç ortada: bir özel firma mağdur edildi, çalışan teknisyenlerin sesine kulak verilmedi, başhekimliğin kurum içi çabaları görmezden gelindi ve en önemlisi yüzlerce vatandaş geciken tanılar, iptal edilen randevular ve kaygı verici bir belirsizlikle baş başa kaldı. Bu kez bedeli vatandaş ödedi. Ve bu bedel, ihmaller zincirinin ağır, onarılması zor bir faturası oldu.

Çünkü halkın sağlığını koruyamayan bir sistemin, kamu vicdanında sağ kalması mümkün değildir... Sevgilerimle

GazeteciAli ERTURAN

gazetecialierturan@gmail.com